Koordinatörlük Kaç Ek Ders? Bir Hikâye ile Anlatmak
Bir gün, sabahın erken saatlerinde, okulun koridorlarında yalnızca adımlarının sesi yankılanıyordu. Zeynep, gözleri yorgun ama kararlı, küçük bir okuma köşesinde derin düşüncelere dalmıştı. O, meslek lisesinde koordinatörlük görevini üstlenen bir öğretmendi. Her sabah, okulun kapısından adımını attığında, içindeki soruları tekrar tekrar sorar: “Koordinatörlük kaç ek ders? Bu görevin bedeli ne kadar ağır?”
Bir köşe yazısında karşılaştığı bu soruya cevap ararken, Zeynep’in zihninde farklı karakterler canlanıyordu. İlk aklına gelen, okulun başında her zaman çözüm odaklı, mantıklı ve stratejik yaklaşan Ahmet’ti. Ahmet, okulun matematik öğretmeni ve aynı zamanda okul koordinatörlüğü için de aday olmuştu. Zeynep, Ahmet’in koordinatörlük görevini sahiplenişini, sürekli olarak işin verimliliğini ve zamanlamasını tartışarak açıklığa kavuşturduğunu hatırlıyordu.
Ahmet için her şey sayılarla, verilerle ölçülebilirdi. “Koordinatörlük için ek ders saati, tüm okulun işleyişine nasıl etki eder?” diye sorardı. Zeynep’in gözleri biraz daha parladı; Ahmet’in bakış açısı, aslında çok netti. “Koordinatörlük, okulun her yönüyle ilgilenen bir görev. Ama işin sonunda kaç ek ders alırsak, o kadar mantıklı bir çözüm üretmiş oluruz. Haftada birkaç saat, işler hızlanabilir ve her şey düzenli ilerler.” Ahmet, ek derslerin ve sistematik bir planlamanın okulun başarısına katkı sağlayacağına inanıyordu. Veriler, sayıların arkasındaki anlamı ortaya koyardı.
Zeynep, bir yandan Ahmet’in düşüncelerine hayran kalırken, diğer tarafta kendi içsel dünyasında çok farklı bir yerdeydi. Kadın bakış açısına sahip biri olarak, Zeynep koordinatörlük görevini yalnızca “ek ders” saatleriyle sınırlandırmıyordu. Ona göre, koordinatörlük öğrencilerin hayatlarını şekillendirme, öğretmenlerle duygusal bağ kurma ve okulun ruhunu yönetme sorumluluğuydu. Zeynep’in gözleri, öğrencilerinin gülümsemeleriyle ışıldıyordu. O, bir öğretmenden çok, onlara yol gösteren bir rehberdi.
“Koordinatörlük, bir hesaplama ve strateji işi olmanın ötesinde. Burada her şey duygularla, anlayışla, ilişkilerle şekilleniyor.” Zeynep, öğrencilerine yalnızca akademik bilgileri aktarmıyordu; onların aileleriyle, duygusal dünyalarıyla da ilgileniyordu. Her bir öğrencinin yanında olmak, onların kaygılarını dinlemek, onların ne düşündüğünü anlamak… İşte bu, Zeynep’in koordinatörlük görevini başka bir boyutta anlamasına neden oluyordu.
Zeynep’in öğrencileri, başlarını önlerinde tutarak sınıfa girerken, o da hemen her birinin arkasındaki hikâyeyi anlamak için gözlerini onlardan ayırmıyordu. Her birinin yaşadığı zorluklar, ona daha fazla sorumluluk yüklerken, ek ders saati sayısından çok, onların hayatlarına dokunmak daha önemliydi.
Zeynep ve Ahmet arasındaki farklar büyüktü, ama birbirlerini tamamlıyorlardı. Ahmet işin sistematik ve veriye dayalı yönünü savunurken, Zeynep insana odaklanıyordu. Ahmet, “Kaç saat ek ders aldık? O zaman her şey tıkır tıkır işler,” diyordu. Zeynep ise, “Her saat, bir öğrenci için başka bir anlam taşır,” diyordu. Her ikisinin de haklı olduğu bir nokta vardı. Koordinatörlük, sayılarla sınırlı bir iş değildi, ama sayılar, işleri doğru yönetmek için önemliydi.
Hikâyenin sonunda Zeynep, bir sabah okula giderken, karşısında sadece Ahmet’i değil, tüm okuldaki duygusal bağları, öğretmenlerin birbirlerine gösterdiği özeni ve öğrencilerin değişen dünyalarını da düşünüyordu. Ahmet’in bakış açısı, zamanın verimli kullanılması gerektiğini gösteriyordu. Zeynep ise, her saatin ve her etkileşimin insanlara nasıl değer kattığını anlamaya çalışıyordu. Birbirlerini anlamışlardı, çünkü her ikisi de koordinatörlük görevinin özünün çok daha derin bir şey olduğunu kabul etmişlerdi.
Peki, sizce koordinatörlük kaç ek ders olmalı? Sadece saatlerle mi ölçülür, yoksa bir okulun ruhunu yansıtan bir görev midir? Bu sorularla birlikte, farklı bakış açıları arasında nasıl bir denge kurabilirsiniz? Düşüncelerinizi yorumlarda paylaşmayı unutmayın!